Pages

13 Şubat 2013 Çarşamba

Sempozyumun Ardından Öğretmen Gözüyle


25-26 Ocak 2013 de yapılan “beden eğitimi öğretiminde yeni ve yaratıcı yaklaşımlar sempozyumu 4” ün ardından…. Henüz sıcağı sıcağınayken sempozyuma katılan bir beden eğitimi öğretmeni gözüyle yazmak istedim:

İlk gün oturumunda kendimi rüyada gibi hissettim. İngiltere’den gelen, alanında çok iyi iki konuşmacıya baktıkça daha kaç fırın ekmek yemem gerektiğini düşündüm. Düşündükçe canım sıkıldı diğer yandan da gelecek yıllarda ne yapmam gerektiğine ilişkin bir miktar şevk ve motivasyon kazandım. Büyüyünce Ashley ve Dylan gibi olmak istediğime karar verdimJ Ashley beden eğitimi öğretmeni kökenli bir akademisyen, Dylan ise beden eğitimi öğretmeni… teknolojiye son derece hakim bu iki eğitimci; hizmet öncesi veya sonrası aldıkları eğitimle değil, daha çok kendi çabalarıyla teknolojik araç gereç kullanmayı öğrendiklerini belirttiler. Oysaki tam olarak şu mızıklanmayla savunma mekanizmamı devreye sokacaktım “ ee İngiltere gelişmiş ülke tabi… kim bilir teknoloji ile ilgili ne imkanlara sahiplerdir ve kim bilir öğretmen adaylarına ve öğretmenlere ne güzel eğitim veriyorlardır!”  diyecektim, diyemedim, yuttum söyleyeceklerimi. Başka bahane bulmam gerekecekti. Derken buldum yenisini!

Bizim ülkemizde beden eğitimi dersiyle ilgili milyon tane sorunumuz varken “bir teknolojimiz eksikti” bahanesini buldum. Fakat hem yabancı konuklar hem de sempozyum boyunca sunum yapan bütün konuşmacılar aynı temaya vurgu yaptılar; teknoloji beden eğitimi dersi için sadece bir araçtır. Amaç fiziksel etkinlikleri uygularken ve müfredattaki kazanımlara ulaşırken teknolojiyi bir araç olarak nasıl kullanmamız gerektiğidir. Aslında galiba haklılar… Derste, dönüt verdiğim halde fiziksel becerideki hatalarını düzeltemeyen öğrencilerim her sınıfta olur. Onların fotoğrafını çekerek ya da kısa videoya çekip kendilerine göstererek hatalarının farkına varmalarını ilk sağlamaya başlamamın üzerinden yıllar geçti. Basit bir dijital fotoğraf makinesi işimi görüyor. Kronometreyi yirmi yıldır kullanıyorum, pedometreyi en az beş yıldır... Hadi bakalım kendi kendimle çeliştim. Teknolojiyi dersimizde zaten kullanıyormuşuz ya. Artık bahane yok, sempozyumu izlemeye devam.
Dördüncüsü düzenlenen bu sempozyumun konseptlerinden biri video sunumlardır. Video sunumlardan biri vardı ki ilgiyle izledim; araştırmacılar dijital bir oyunu (Angry birds) gerçek fiziksel aktiviteye taşımış ve materyal tasarımı yapmışlardı. Oyun aracının tasarım olarak geliştirilmesi gereken yanları var, onu tartışmıyorum. Fakat bana göre daha önemlisi çocuklar ve gençler rekabet sevdiği için oyunu iki veya daha çok kişinin yarıştığı rekabet ortamına taşımak gerektiğiydi. Çünkü dijital oyunların çocukları en çok cezbeden tarafı rekabetin ve yarışmanın olmasıdır. Çoğu çocuk ve gençler kendilerini sanal oyunun içindeymiş ve yarışıyormuş gibi hissettiklerini ve heyecan duyduklarını, kendi tabirleriyle adrenalin salgıladıklarını ifade ediyorlar. Bu video sunum bana beden eğitimi dersinde katılımı artırmanın yollarından biri dijital oyunlardaki gibi müsabaka duygusunu öğrencilere yaşatmaktan geçebileceğini çağrıştırdı. Biz değil miyiz çocukların sanal oyunlar yerine gerçek oyunlar oynamalarını isteyen. Belki teknolojinin allayıp pullayarak sunduğu sanal oyunlardaki ipuçlarını yakalamalıyız. Bu haliyle müsabakanın olumlu taraflarını etkili kullanarak beden eğitimi dersine katılımı belki daha da artırabiliriz. Bir video sunumun bana düşündürdüklerinden biri “acaba ben de benzer bir oyun ve materyal tasarlayabilir miyim” oldu.

Okulumda yaklaşık bir yıldır, beden eğitimi derslerinde uygulamaya koyduğumuz Xbox’ın fenomen olma sebepleri arasında bile öğrencilerin müsabaka duygusunu yaşamaları var diyebilirim. Evlerinde bulunan son nesil bir teknolojinin okulda da olması ya da almayı hayal ettikleri teknolojik bir aracın beden eğitimi dersinde kullanılması bile onlar için başlı başına motivasyon aracı, bunu kabul ediyorum fakat dans oyununda bile oyunun geri bildirim vermesi ve başarı oranını ekranda göstermesi öğrencileri çok mutlu ediyor.

Dil bize anlamları hatırlatma gücünü verir. Bunları yazıya dökmenin bana en büyük faydası şu oldu, farkında olduğum ama dile getirmediğim bazı çıkarımlarımdan bahsettikçe üzerinde yeniden düşünme fırsatı buldum. Düşündükçe söylemimi geliştirdim ya da değiştirdim, yeni yollar aramaya başladım. Çünkü biz düşüncelerimizi önce düşünüp sonra onları sözcüklere dökmeyiz, eş zamanlı olarak söyler ve anlam veririz. Tıpkı Yetişkin Eğitimci Paula Freire’nin “Okuryazarlık” kitabında bahsettiği gibi…

Tekrar sempozyuma dönmek gerekirse her 2 yılda bir yapılan bu sempozyum sonrası kendimde değişiklikler fark ederim. Yeni ödevler veririm kendime. Son görevim, ki bence gelecek sempozymun teması da bu olmalı “beden eğitimi dersinde/fiziksel aktiviteye katılımı artırmanın yolları”… bunun için son nesil teknolojiyi kullanmak gerekiyorsa kullanmalıyım, tesise ihtiyacım varsa işbirliği yapmalıyım, farklı spor branşlarını müfredata dahil etmek gerekiyorsa etmeliyim. Belli ki kendimi geliştirmeye ve daha planlı- programlı bir çalışmaya ihtiyacım var.

Pervin AVŞAR
Ankara Ayrancı Anadolu Lisesi Beden eğitimi öğretmeni

4 Şubat 2013 Pazartesi

“Oyun ve Fiziki Etkinlikler Dersi” ve Beceri Öğretimi


 Değerli Beden Eğitimi Öğretmeni arkadaşlarım;

05.07.2012 tarih ve 97 sayılı TTKK kararıyla Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği bölümlerinden mezun olanların maaş karşılığı okutabileceği dersler şunlardır (bundan sonra bir değişiklik olmadı sanırım);

 * Beden Eğitimi
 * Trafik ve İlk Yardım
 * Sağlık Bilgisi
 * Spor Etkinlikleri (6, 7 ve 8. sınıflar için)
 * Halk Oyunları
 * Güzel Sanatlar ve Spor Liselerinin Spor Alanı ile ilgili Dersleri
 * Beden Eğitimi ve Sporla İlgili Diğer Dersler
 * Beden Eğitimi ve Spor
 * Spor ve Fiziki Etkinlikler

Fakat İlkokul programında bulunan (1-4. Sınıflar) Oyun ve Fiziki Etkinlikler dersi, değerli sınıf öğretmeni arkadaşlarımın, lisans eğitiminde almış oldukları psikomotor alan dersleri göz önünde bulundurularak, sınıf öğretmenleri tarafından işlenmektedir. Beden eğitimi alanı uzmanlarının hazırladığı ve birçok olumlu uygulamanın olduğunu düşündüğüm yeni öğretim programının, sınıf öğretmenlerince işlenecek olmasını anlayamıyorum. Programın temel yaklaşımında da belirtildiği gibi “beceriyi öğretmek” farklı, “beceri ile öğretmek” farklı olgulardır. Elbette değerli sınıf öğretmeni meslektaşlarım, psikomotor alanda aldıkları eğitimle, beceri ile öğrenme alanında iyi bir performans sergileyebilirler. Fakat beceriyi öğretme özellikle; beceri öğrenimi, insan anatomisi ve kinesiyolojisi derslerini lisans eğitiminde tamamlamış, donanımlı bir Beden Eğitimi Öğretmeni tarafından verilmelidir.

Örneğin 1-3. sınıflarda atma becerisinin öğreniminde, öğrencinin karşısına hedef olarak rakamları koyarsınız ve öğrencilerinizden öğretmek istediğiniz rakamlara atış yapmalarını istersiniz. Öğrenci atma becerisini kullanarak bu kavramları öğrenir bu “atma becerisi ile öğrenmedir”. Fakat atma becerisini öğretmek farklı bir olgudur. Atma, atış eline göre ters ayağın öne basılması, atış yapıldıktan sonra kolun hedefe doğru uzatılması gibi içerisinde birçok kritik element içeren bir beceridir. Bir örnek daha vermek gerekirse öğrencilerimize sıçrama becerisini öğretirken, sıçrama alanlarını renklerle belirleyip öğrencilerimize renkleri öğretebiliriz bu “sıçrama becerisi ile öğrenmedir”. Sıçramada aynı sekme becerisi gibi birçok kritik element den oluşur. Sıçramak için dizlerin bükülmesi, sıçrarken kolların nasıl kullanılacağı ve daha birçok element öğrencilerin fiziksel yeterlilikleri de göz önünde bulundurularak plana dahil edilmelidir. Bunun gibi birçok temel beceri ileride öğrencilerimize öğreteceğimiz özelleşmiş hareket becerileri ve branşlara yönelecekleri sportif becerilerin temelidir. Bu temel beceriler, tüm kritik elementleri ile ancak hareketin mekaniğini bilen ve bu mekaniği öğrencisine öğretebilecek, çeşitli ölçme yöntemleri ile değerlendirerek, öğretim basamaklarını yeniden düzenleyebilecek bir Beden Eğitimi Öğretmeni tarafından öğretilmelidir. Ayrıca birçok meslektaşımın, disiplinler arası işbirliği içerisinde Beden Eğitiminin beceri ile öğrenme alanında da, çok değerli çalışmalar yaptığını biliyorum.

Ayrıca; Beden Eğitimi öğretmenlerimizin İlkokulda öğreteceği temel hareket becerileri, özelleşmiş hareket becerileri ve sportif beceriler, neden spor yapmalıyım sorusuna cevap bulabilecekleri yolda yürüyen öğrencilerimizin, katıldıkları tüm etkinliklerde daha sosyal, özgüveni daha yüksek performans sergilemelerine yardımcı olacak bir basamaktır.
Bu nedenle temel hareket becerileri 1-4 sınıflarda Beden Eğitimi Öğretmeni tarafından öğretilmelidir.

Değinmeden geçemeyeceğim;

Sağlık Bakanlığımız obeziteye bağlı sağlık sorunlarının bütçedeki yükünü azaltabilmek için Pedometre (Adım Sayar) dağıtacakmış. Pedometrelerden keşke okullara da dağıtsalar Spor-Sağlık ilişkisi en iyi Beden Eğitimi derslerinde öğretilir. Pedometre egzersiz programının oluşturulması ve sonuçlarının değerlendirilmesinin Beden Eğitimi Öğretmenine daha çok yakışacağı düşüncesindeyim.
Bu yazıyı bir meslektaşınızın yapıcı bir yaklaşımı olarak değerlendirmenizi umarım.
Saygılarımla


Murat GÜRSOY

Beden Eğitimi Öğretmeni, Ankara

18 Ekim 2012 Perşembe

Olumlu Tutuma Sahip Olmak Değer Vermektir!


İstekli olmak bir şeyi yapmaya başlamanın ilk adımıdır derler. Çünkü istekliyseniz katılırsınız ve katılım sürecinde yaptığınız işe değer verirsiniz. Bu değer sizin o işi yapmadaki sürekliliğinizi artırır. Süreklilik ise bağlılık yaratır. Bir işi bağlılık derecesinde yapıyorsanız olumlu eğilim gösterirsiniz. Hayatın her değişkeninde durum benzerdir.

Sizler öğretmensiniz. Yani, çocuk ve gençlerin geleceklerini şekillendiren en güçlü paydaşsınız. Okul zamanınızı düşünün. Beden eğitimi öğretmeni olarak sınıflarınıza ayna tutun. Neler görürsünüz? Beden eğitimi dersinde gülen, eğlenen ve coşkuyla öğretim etkinliklerine katılan öğrenciler, disiplinli oldukları için derse düzenli katılan öğrenciler veya “bitse de gitsek” dercesine davranan öğrenciler…  Favoriniz hangi grup? “Birinci grup” der gibisiniz ama yok öyle grup. Çünkü siz sınıftaki herkesin öğretmenisiniz. Neden mi? Nedeni basit! Beden eğitimi öğretmenleri performans sporcusu yetiştirmezler. Öncelikle, öğrencilerinin düzenli olarak derse katılımlarını isterler onların yaşam boyu spor ve fiziksel aktivite alışkanlığı oluşturmalarına katkıda bulunurlar. Yetenekli öğrencileri de unutmayarak spor kulüplerine yönlendirirler. Unutmayın! Öğrenme etkin katılımla olur. Yaşantı geçirmek öğrenmenin temelidir. Öğrenmenin ilk adımı algıdır. Öğrenciler sizi ve beden eğitimi dersini nasıl algılar iseler o şekilde öğrenirler. Bu nedenle, öğretim sürecinde öğrencilerin beden eğitimi derslerine istekli katılıp olumlu tutum geliştirmelerini önemseyin. Karşılığını alacaksınız. Kocaman bir mutluluktur bu karşılık! Çünkü, olumlu tutuma sahi öğrenciler derse daha etkin katılacaklardır. Biraz açalım bu konuyu… Olumlu tutum ve değer verme hakkında konuşalım…

İnsanlar bir nesneye, kişiye, topluluğa, duruma ilişkin olarak olumlu tutum gösterirlerse başarılı olma olasılığı yüksek olur. Beden eğitimi derslerinde öğrettiğiniz bilgi ve becerilerde de durum böyledir. Öğrenciler ders programlarında yer alan her ders gibi beden eğitimi dersine ilişkin olarak da olumlu veya olumsuz tutum geliştirebilirler. Tutumun olumlu olması öğrenciler kadar sizleri motive eder. Ancak, öğrenciler olumlu tutuma sahip olmazlar almaya da açık olmazlar ve yeni öğrenmelere dönük yeterli eğilim göstermez.

Unutmayın! Eğitim-öğretim ortamında, olumlu tutumu sürdürme, olumsuzu olumluya çevirme ve yeni olumlu tutumlar kazandırmanın değişik yolları vardır. Örneğin, öğrencilerin beden eğitimine ilişkin olumlu tutumlarında; ilgi ve gereksinimlere dayanan programlar, öğretmenin öğretmedeki etkililiği, olumlu öğretmen davranışı, olumlu sınıf iklimi, öğrencinin yüksek benlik algısı, aile ve okul yönetiminin desteği, yeterli ve etkin kullanılan fiziki çevre, destekleyici arkadaş davranışları, geliştirici ölçme ve değerlendirme ve düzenli olarak fiziksel aktiviteye katılmak veya spor yapmak etkilidir.  Olumsuz tutumun ortaya çıkışında da ise; öğretmen merkezli ders işlemek, öğrencilerin öğretmenlerinin kendileri ile az ilgilendiklerini hissetmeleri,  kalabalık sınıflar, sıkılma ve utanma duyuları, gereksiz tekrar ve yüzeysellik, olumsuz sınıf iklimi, olumsuz akran davranışı ve düşük benlik algısı gelmektedir.

Öyleyse beden eğitimi öğretmenleri olarak neler yapalım?
1.      Ders planlarını yaparken öğrenci ilgi ve gereksinimlerine de yer verelim.
2.      Derslerde öğrencilere de söz verelim
3.      Her bir öğrenciyi anlamaya çalışalım.
4.      Öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayıcı bir fiziki ve sosyal çevre oluşturalım.
5.      Olumlu bir sınıf iklimi yaratalım.
6.      Nesnel ve geliştirici değerlendirme yapalım.
7.      Okul yönetimi ve velilerle işbirliği yapalım.
8.      Dersleri, basamaklı ve kolaydan zora şeklinde işleyelim.
9.      Kalabalık olmayan çalışma grupları oluşturalım.
10.  Utanan ve sıkılan öğrencilerin katılımlarını destekleyelim.
11.  Engelli öğrenciler ile kız öğrencilerin etkin katılımcı olmalarını teşvik edelim.
12.  Öğrencilerin ders dışında fiziksel aktivite ve egzersiz yapmalarını ve spor etkinliklerine katılmalarını teşvik edelim.

Sayılanlara benzer etkinlikler sonucunda derslerinizde öğrenci katılımının arttığını ve onların olumlu tutum düzeylerinin yükseldiğini göreceksiniz. Bu da, onların hareketi bir yaşam biçimine dönüştürmelerine katkı sağlayacaktır. Çünkü, isteyen yapar, yaptıkça değer verir, değer veren alışkanlık edinir.

Gıyasettin Demirhan
Hacettepe Üniversitesi

16 Ekim 2012 Salı

Hayat bir oyun sahnesi ise beden eğitimi öğretmeni oyunun dramaturgudur!


Hayatın bir oyun sahnesi olduğu söylemi ne kadar da heybetli bir metafordur. Heybeti, anlaşılması zor olan hayatın anlaşılabileceği iddiasından geliyor. Hayatın sırrına vakıf olmak belki çok zor ya da imkansız ama o sırrı küçük oyun sahnelerinde aramak denemeye değer.

Uzun yıllardır farklı kültürel ortamlarda beden eğitimi dersini alan öğrencilerle ve öğretmenlerle yaptığım görüşmelerden öğrendiğim, beden eğitimi dersinin de hayat gibi bir oyun sahnesi olduğu. Beden eğitimi öğretmenlerinin unutamadığım sözlerinden bir kaçı paylaşmak istiyorum: “Biz öğrenciye hayatı öğretiyoruz.”, “Öğrenciler burada birlikte hareket etmeyi öğreniyor.”,Öğrenciler burada kız erkek birlikte yaşamayı öğreniyorlar.”

Beden eğitimi öğretmenlerinin ve öğrencilerin anlatmak istedikleri “oyun, beden eğitimi öğretmeninin en temel malzemesidir”’ den öte bir şey. Aslında beden eğitimi dersinde bildiğimiz “oyun” dan ziyade bir “tiyatro oyunu” oynandığını söylemek daha doğru olabilir. Bir öğrenme etkinliği olarak oyun çok kıymetli fakat bir toplumsal alan olarak beden eğitimi ders ortamını anlayabilmek için tiyatro oyununu bir metafor olarak kullanmak da çok zihin açıcı.

Bir oyun olarak hayatın en güzel sergilenebileceği sahnelerden birisidir beden eğitimi dersi. Beden eğitimi öğretmeni de bu oyunun dramaturgudur.

Bir tiyatro çalışanı olarak dramaturg, bir metni düşünsel anlamda yorumlayarak anlamlı hale getirir ve sahneye koyar.  Yani metnin yazılı dilini sahne diline çevirir. Bu süreçte metnin oyuncular için anlamlandırılmasına yardımcı olmakla birlikte sahnenin – ses, ışık ve dekor vs.- oyuna hazır hale getirilmesini sağlar. Beden eğitimi öğretmeni de eğitim programlarını öğrencisi ve kendisi için anlamlı hale getirir ve ders ortamında sahneler. Bunun için programda yer alan öğrenme etkinliklerini öğrencisi için nasıl daha anlamlı hale getirebileceğini araştırır, programın kendi sahnesi (ders ortamı) için uygunluğunu sorgular ve gerekli düzenlemeleri yapar. Yani eğitim programının kendi öğrencileri tarafından anlamlandırılmasını sağlayıp, onu sahneye taşır.

Beden eğitimi ders ortamının bir oyun sahnesi olduğunu sadece oyun olsun diye söylemiyorumJ Ünlü Fransız sosyolog Pierre Bourdieu de hayatı farklı toplumsal alanların birlikteliği olarak ele alır ve her bir toplumsal alanı bir oyun metaforu ile açıklar. Kuramını anlayabilmek ve özellikle bilimsel araştırmalarda kullanabilmek zor olmakla birlikte, oyun metaforunun beden eğitimi alanında çalışanlar (akademisyenler ve öğretmenler) için çok zihin açıcı olduğunu düşünüyorum. Zira kendisi de kuramların birer kahince söylemler olmadığını, hayattan beslenerek hayatı beslediğini söyler. Kuram ve gerçek hayat birbirini besleyerek güçlenir ve değişimlere kapı açar. Yani, kuramlar toplumsal gerçekliği anlamamıza yardımcı olurlar ama ortaya çıkan problemleri görmek ve değiştirmek gücünü gerçekliğin kendisinden, deneyimlerden alırız. Bu nedenle beden eğitimi ders ortamını anlayabilmek ve değiştirebilmek için oyun sahnesinde yer almak kadar sırtımızı kuramlara yaslamak da elimizdeki kartları doğru oynamak bakımından gerekli.

Bourdiue’nun kuramı doğrultusunda oyun anlayışımızı birazcık genişletip toplumsal oyun alanına geçiş yapalım: Beden eğitimi ders ortamı öncelikle bir toplumsal alandır. Toplumsal alanı, farklı konumlara sahip bireylerin (oyuncuların) var olduğu ve kendine özgü bilgi ve değerlerin üretildiği bir alan olarak tanımlayabiliriz. Bu bilgi ve değerler öğrenme etkinlikleri aracılığıyla beden eğitimi öğretmenleri ve öğrenciler tarafından üretilir. Bu üretim sürecinde, alanda farklı konumlara sahip gruplar ve bireyler arasında gerçekleşen bir etkileşim vardır. Bu etkileşimin niteliğini ve nihai olarak öğrencilerin (oyuncuların) üretilen bilgiden yararlanmalarını belirleyen önemli etkenlerden birisi onların toplumsal kimlikleridir. Yani oyundaki karakterleridir.

Peki, bu oyuncuların toplumsal kimlikleri nelerdir? Mesela, toplumsal sınıfları, toplumsal cinsiyetleri, yaşları ve dinleri. Söz konusu beden eğitimi olunca bu kimliklerin kesiştiği farklı kimlikler de var: atletik becerisi yüksek olan ve olmayan öğrenciler, spor geçmişi olan ve olmayan öğrenciler, kilolu öğrenciler vb. Bir toplumsal alanda, alanın bir takım niteliklerine bağlı olarak oyunlarda egemen olan, oyunun merkezinde yer alan kimlikler vardır. Örneğin, bir toplumsal alan olarak beden eğitiminde, spor ve performans temelli bir program uygulanıyor ise spor geçmişi ve atletik becerisi yüksek olan erkek öğrencilerin oyunda daha ayrıcalıklı ve etkin olma olasılıkları yüksektir.

Bazı durumlarda bu oyunda güç ilişkilerinden kaynaklanan mücadeleler, çatışmalar gerçekleşir. Erkeklerle kızlar arasında, erkeklerin kendi arasında ve kızların kendi arasında. Bu mücadelede öğrenciler oyun alanındaki konumlarını belirlemeye çalışırlar. Örneğin atletik erkek öğrenciler daha merkezi bir konumda yer alırken bazı kız öğrenciler daha kenarda yer almayı tercih edebilirler. Ki bu tercih “renkler ve zevkler tartışılmaz” diyerek hafife alınacak bir tercih değildir.

Oyun metaforunu farklı bağlamlarda da tartışabiliriz elbet. Fakat bağlam ne olursa olsun, bir oyun sahnesi olarak beden eğitimi ders ortamında oynanan oyunun bir zihinsel haritasını çıkarmak giderek daha fazla önem kazanıyor. Öğrenciler için, öğretmenler için, akademisyenler için, bizim coğrafyamızda politikacılar için… Bu zihinsel haritanın çıkarılmasında oyunu sahneleyen dramaturgların yani beden eğitimi öğretmenlerinin rolü çok önemli. Onlar olmadan arzulanan oyun sahnelenemez, arzulanan hayat yaşanamaz!

Canan Koca
Hacettepe Üniversitesi

Eğlence mi Rekabet mi Motive Eder?



Beden eğitimi dersi neden bazı öğrenciler için bütün hafta iple çekilen ders iken bazı öğrenciler için rapor alınıp kaçılan ders olmaktan kurtulamıyor? Bunun nedeni bazı öğrencilerin beden eğitimi dersine iliskin motivasyonlarının yüksek iken bazılarının düşük olması olabilir mi? Peki bu motivasyonu besleyen ne olabilir? Eğlence? Rekabet?

Beden eğitimi dersinin, fiziksel performansın akranların önünde alenen sergilendiği ortam olması nedeniyle, özellikle ergenlik dönemindeki öğrenciler için, diğer derslerden farklı bir konumda olması normal karşılanabilir. Bedene yönelik algının şekillendiği ve bu algıyla beraber bazı endişelerin ortaya çıktığı ergenlik döneminde öğrencilerin birbirlerinin karşısında performans sergilemesi ve öğretmenin bu performansları değerlendirip not vermesi öğrenciler için hayli stresli olmalı. Hele bir de öğretmen not verirken öğrenciler arasında bir karşılaştırma yapıyorsa öğrencilerin işi zor. Kişiler arası “rekabet”in desteklendiği bir beden eğitimi ortamının her öğrenci için aynı oranda “eğlenceli” olacağı tahmin edilebilir mi? Rekabetin eğlence ile aynı anlama gelmesi her birey için mümkün olabilir mi?

Öğrencilerin, basit bir fiziksel performans yarışı ile birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak ya da ders içindeki etkinliklerde “iyi” ve/veya “kötü” performansları nitelendirmek başta basit bir eylem olarak görülebilir ama öğrenci üzerindeki psikolojik etkisi ne yazık ki daha derin ve uzun vadeli. Araştırmalar, öğrencilerin kişiler arası rekabetin vurgulandığı ortamlarda eğlenmediklerini, aksine akranlarıyla rekabete ve kazanma/kaybetmeme sonucuna odaklandıkları için kaygı ve stres gibi olumsuz psikolojik durumlar yaşadıklarını ortaya koyuyor. Beden eğitimi dersinde edinilen olumsuz yaşantıların, öğrencilerin zaman içinde beden eğitimi dersine ve ileride fiziksel aktiviteye yönelik olumsuz tutum geliştirmelerine sebep olduğunu biliyoruz. Peki, beden eğitimi dersinde “eğlence” ve “rekabet” arasındaki hassas denge nasıl kurulabilir?

Ames, Elliot ve arkadaşları (1988) tarafından kullanılan “motivasyonel iklim” kavramı bize yardımcı olabilir. Motivasyon, hedeflerimizi gerçekleştirme çabalarımızı yönlendirme süreci, yani kısaca davranışlarımızın sebebi olarak açıklanabilir. Motivasyonel iklim ise bireylerin öğrenme ortamlarında nasıl hedefler belirlediklerini ve bu hedefleri nasıl gerçekleştirdiklerini şekillendirir. 

Bireylerin ortamın yapısını nasıl algıladıkları ve yorumladıkları dersin motivasyonel iklimini değiştirebilir. Beden eğitimi dersinin üç farklı motivasyonel atmosferi olabilir: ustalık, performans yaklaşımı ve performans kaçınımı. İklim bunlardan biri, bir kaçı ya da kombinasyonu olabilir.

Ustalık iklimi, öğrencinin başarı, bireysel gelişim ve çaba harcamada kendi performansını ölçüt olarak almasına dayalıdır. Yani öğrenci, arkadaşlarının performanslarıyla ilgilenmez, aksine kendi gelişimine odaklandığı için etkinliklere katılmaktan zevk alır. Buna karşın performans yaklaşımı iklimi, en iyi olmaya ve kazanmaya odaklandığı için öğrencinin hedefi az çaba harcayarak tüm arkadaşlarından daha iyi performans sergilemektir. Performans kaçınımı iklimi ise tam aksine, etkinliklerde en kötü olmamaya ve kaybetmemeye odaklanıldığı iklimdir. Öğrenci yalnızca kaybetmemeye odaklanır ve sadece en kötü olmayacak kadar çaba sarfeder.

Araştırmalar ustalık ikliminin yaratıldığı bir beden eğitimi dersinde öğrencilerin çaba gösterdiklerini, zorluklar karşısında direndiklerini, dersten tatmin olduklarını ve derse yönelik olumlu tutum geliştirdiklerini ortaya koyuyor. Performans kaçınımı ikliminin öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal özellikleri üzerine olumsuz etkileri ile ilgili araştırma sonuçları istikrarlı iken, performans yaklaşımı ikliminin etkileri konusundaki araştırma sonuçları tutarsız. Fakat dersin motivasyonel ikliminin ustalık iklimi yönünde baskın olduğu bir beden eğitimi ders ortamının kuşkusuz öğrencileri her yönden desteklediği kabul ediliyor.

Öğrenciler için bu kadar önemli olan dersin motivasyonel iklimi öğretmen tarafından oluşturulduğu ve değiştirilebildiği için öğretmenlere çok iş düşüyor. Ustalık motivasyonel iklimini destekleyen bir beden eğitimi ders ortamı yaratmak için; derslerde alıştırmalardan, oyunlardan ve yarışlardan önce öğrencilere hedeflerinin birbirleriyle rekabet etmek olmadığı, o etkinlik için kendi sınırlarını düşünerek koydukları hedeflere ulaşmaya çalışmak olduğu söylenir. Yani rekabet vurgusunun dersin hiçbir bölümünde yapılmamasına dikkat edilir. Öğrenciler, daha önceki performanslarına göre kaydettikleri gelişim göz önüne alınarak değerlendirilir. Ayrıca öğrencilere, yalnızca fiziksel performanslarına ilişkin notlar verilmez ve değerlendirme ölçütleri esnek tutulur. Böylece öğrenciler birbirleriyle rekabet etmeye değil, etkinlikten zevk almaya ve eğlenmeye odaklanırlar, bu da istendik yönde bir motivasyon sağlar.

Ancak tam aksine, etkinliklerde rekabet desteklenirse; birinci, ikinci ve üçüncü olan/en çok şutu atan/en fazla sayıyı yapan/kazanan ve fiziksel olarak yetenekli öğrenciler ön plana çıkarılırsa ya da onlara ayrıcalık tanınırsa (Ders malzemelerini toplamama, daha fazla soru sorma hakkı ya da takım kaptanı olma hakkı vb.); öğretmen tarafından önceden belirlenmiş ölçütlere göre öğrenciler tek tek sınav yapılırsa; sınav sırasında tüm öğrencilerin sınav olan arkadaşlarının performansını izlediği bir ortam yaratılırsa performans yaklaşımı motivasyonel iklimi algısı güçlendirilir. Benzer şekilde derslerde yapılan tüm etkinliklerde sonuncu olan/en az şut atan/en az sayıyı yapan/kaybeden ve fiziksel olarak yetenekli olmayan öğrenciler ön plana çıkarılır ya da onlara arkadaşlarından farklı uygulamalar yaptırılırsa (Beceri düzeyini geliştirene kadar ayrı çalışma, ders malzemelerini toplama, sınıf defterini getirme, takım kaptanı olamama vb.) performans kaçınımı motivasyonel iklimi algısı güçlendirilmiş olur. Yani “en iyi” olanın ön plana çıkarılması ya da ödüllendirilmesi ile “en kötü” olanın geri planda bırakılmasının öğrencide uzun vadede yarattığı olumsuz etkiler benzerdir.

Motivasyon pek çok bilişsel, duyuşsal ve devinişsel özelliğin gelişiminde anahtar rol oynar. Dolayısıyla beden eğitimi derslerinin motivasyonel ikliminin istendik yönde kontrol altına alınması çok önemli. Dersi planlar ya da uygularken her öğrencinin öğrenme hızının, fiziksel ve bilişsel yeterliliklerinin, ilgi, yetenek ve tutumunun farklı olduğu hesaba katılmaz, öğrencilerin kendi hızlarında öğrenmelerine izin verilmez ve ölçme ve değerlendirme bireyselleştirilmez ise beden eğitiminin gücünü etkili kullanamamış oluruz. Unutmamalıyız ki en yetenekli öğrenciler bile öğrenmek için motive olmazlarsa öğrenemezler!

Gökçe Erturan İlker
Pamukkale Üniversitesi

Beden Eğitimi Dersinde Teknoloji Kullanmak Öğretmene Nasıl Bir Fayda Sağlar?


Teknolojinin temel işlevi günlük yaşam dâhil olmak üzere her alanda insan yaşamını kolaylaştırmak. Peki, beden eğitimi dersinin planlanmasında, işlenmesinde ve değerlendirilmesinde teknoloji beden eğitimi öğretmeninin işini ne kadar kolaylaştırır?

Günümüz dünyasında, bilgisayar, video kamera, projektör, ses sistemi ve bilgisayar yazılım programları gibi eğitim ortamında kullanılabilecek genel teknolojik araçlara birçoğumuz aşinayız. Bunların dışında beden eğitimi derslerinde kullanılmak üzere bireyin fiziksel uygunluk, motor beceri ve beslenme alışkanlıklarının düzeyini tespit etmek ve geliştirmek üzere üretilmiş teknolojik araçlar ve bunların kullanımı için geliştirilmiş bilgisayar yazılım programları da öğretmenlerin kullanımına sunulmakta. Beden eğitimi dersinde bu araçlar kullanılarak öğrencilerin fiziksel uygunluk düzeylerinin farkına varmalarının ve geliştirmelerinin sağlanması kolaylaşır. Çünkü bu araçlar, öğrenci ile öğretilecek konu arasındaki etkileşimin öğrencinin anlayacağı düzeye indirgemesine yardımcı olur. Bu kolaylığın ve rahatlığın sağlanması için beden eğitimi öğretmenlerinin teknoloji ürünlerini kullanmaları anlamında teknoloji kullanım yeterliliklerine sahip olmaları çok önemli.

Teknoloji kullanım yeterliklerini de genel ve alana özgü yeterlikler olarak inceleyelim. Genel teknoloji kullanımı olarak karşımıza bilgisayar yazılım programlarının kullanımı, donanım işletim sistemleri bilgisi, bilgisayar giriş birimleri, arıza teşhis ve internet kullanımı çıkar. Bilgisayar yazılım programlarında öğretmenin shaip olması gereken yeterlikleri, kelime işlem programında (Word) dosya oluşturma, inceleme, taşıma, silme adını değiştirme, tekrar kayıt etme ve yazdırma işlemleri ile tablo ve grafik (excel) programında dosya oluşturma, basit matematiksel işlemleri yapabilme, bununla birlikte sunu hazırlama gibi sıralayabiliriz. Internet kullanımda ise internet adresi almak, mesaj alıp göndermek, dosya fotoğraf eklemek sosyal paylaşım sitelerine üye olmak, tartışma gruplarına katılmak ve e-posta grubu oluşturabilmek. Bu sıralananlar öğretmenin alana özgü teknolojik araçları kullanabilmesinin temelini oluşturacak yeterliliklerdir. Beden eğitimi öğretmenleri bu ürünler aracılığıyla ders planlarını, çalışma yapraklarını hazırlayabilir, öğrencilerin performans ödevlerini değerlendirebilir. Derse başlamadan önce öğrenilecek konu ile ilgili sunum programının yardımı ile derste öğrenilecek olan becerinin videosunun izlenmesi, doğru tekniği gösteren fotoğrafların öğrencilerle paylaşılması derse olan ilginin ve motivasyonu arttırır.

Beden eğitimi alanına özgü ürünler ise aerobik kapasite ölçen araçlar (koşu bantı, bisiklet..gibi), aktivite sırasında monitör kullanımı (kronometre, pedometre, akselorometre…vb), boy-kilo ölçer elektronik cihazlar, kalp atım hızı ölçer (polar), fitnesgram, teknolojik araçların bilgisayar yazılımı programlarıdır (verileri bilgisayar ortamına aktarılması ve sonuçların alınması- öğrencinin boy-vücut ağırlığını excel programına yazıp beden kitle indeksini hesaplama gibi).
Günümüzde aşırı kilo ve yeme bozukluklarının ve inaktivitenin çocuk ve gençlerde artmakta olduğunu görüyoruz.  Okul beden eğitiminin çocuklara ve gençlere en önemli katkısı onlara yaşam boyu fiziksel aktivite alışkanlığını kazandırarak aktif bir yaşam olanağı sunmaktır. Beden eğitimi öğretmeni teknoloji ürünlerini kullanarak öğrencilere bu alışkanlığı kazandıracak bilgiler sunabilir. Örneğin, vücut kompozisyon ölçer araçlarının kullanılması sonucunda vücut kitle indeksinin hesaplanması ve fitnesgram araçlarını kullanarak öğrencilerin vücut kompozisyon ve fiziksel uygunluk düzeyleri hakkında genel bilgi edinmelerini sağlayabilir. Ayrıca öğrenciler, veri tabanı kayıt tutma, tablolama, ve derecelendirme programlarını kullanarak kendi egzersiz programlarını yapabilirler.

Sonuç olarak sorunun cevabına bu bilgiler ve örnekler doğrultusunda baktığımızda etkili teknoloji kullanımı dersin planlamasında, işlenmesinde ve değerlendirmesinde öğretmene kolaylık sağlayacağını görmekteyiz.

Yeşim Bulca
Hacettepe Üniversitesi

14 Ekim 2012 Pazar

Yazılarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?

Bir günce niteliğinde olacak olan bu blog, spor eğitimi ile ilgili gündelik hayat deneyimlerimizi paylaştığımız yazılarımızdan oluşur. Deneyimlerimiz bazen bir derste, spor ve fiziksel aktivitede, bazen bir bilimsel araştırma sürecinde, bazen de bir akademik yazıyı yazma/okuma aşamasında içinde bulunduğumuz zihinsel, ruhsal, sosyal ve fiziksel pratiklerdir. Kendi deneyimlerinizi meslekdaşlarınızla paylaşmak isterseniz, bu blog iyi bir aracı olabilir. 

Aşağıda sıraladığımız ölçütlerin deneyimlerimizi yazabilmemizde bizlere yol gösterici olacağını ve okurların yazdıklarımızı anlayabilme kolaylığını sağlayacağını düşünüyoruz:

  • Yazar, var ise konu ile ilgili kendi deneyimlerini yazıya yansıtmalıdır. Eğer o konuda yazarın kişisel bir deneyimi yok ise, yazıda mümkün olduğunca uygulamaya yönelik örnekler verip, literatür taraması tarzında yazmaktan kaçınmalıdır.
  • Öncelikle yazının verilmek istenen bir mesajı olmalı ve sonunda bu mesaj net olarak ifade edilmelidir.
  • Yazı içerisinde, ilgili konunun kuramcısından ya da kavramlardan okuru bilgilendirmek adına bahsedilebilir.
  • Her zaman olmasa da yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri arasında bir bütünlük sağlanmasına dikkat edilmelidir.
  • Yazar kendi fikirlerine, kendi yorumlarına ağırlık vermelidir.
  • Anlatılan konu çok uzunsa farklı farklı yazılar altında toplanabilir.
  • Gerekirse önemli noktalar maddeler halinde belirlenip yazılabilir, bazen bu yazar için de okur için de kolaylaştırıcı olabilir.
  • Başlık, yazıyı okur için cazip kılar,bu nedenle başlığın ilgi çekici olması önemlidir.  
  • Yazıda mümkün olduğunca konuşma dili tercih edilmelidir.      
  • Yazı uzunluğu en fazla 800 kelime olmalıdır.
  • Yazıda dipnotlar kullanılabilir.
  • Yazı açık, anlaşılır olmalıdır ve imla hatası yapmamaya dikkat edilmelidir.
Yazılarınızı gokce.erturan@gmail.com ya da dehunuk@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

 
Esra