Hayatın bir oyun sahnesi olduğu söylemi ne kadar
da heybetli bir metafordur. Heybeti, anlaşılması zor olan hayatın
anlaşılabileceği iddiasından geliyor. Hayatın sırrına vakıf olmak belki çok zor
ya da imkansız ama o sırrı küçük oyun sahnelerinde aramak denemeye değer.
Uzun yıllardır farklı kültürel ortamlarda beden
eğitimi dersini alan öğrencilerle ve öğretmenlerle yaptığım görüşmelerden
öğrendiğim, beden eğitimi dersinin de hayat gibi bir oyun sahnesi olduğu. Beden eğitimi öğretmenlerinin
unutamadığım sözlerinden bir kaçı paylaşmak istiyorum: “Biz öğrenciye hayatı öğretiyoruz.”, “Öğrenciler burada birlikte hareket etmeyi öğreniyor.”, “Öğrenciler burada kız erkek birlikte
yaşamayı öğreniyorlar.”
Beden eğitimi öğretmenlerinin ve öğrencilerin anlatmak
istedikleri “oyun, beden eğitimi
öğretmeninin en temel malzemesidir”’ den öte bir şey. Aslında beden eğitimi
dersinde bildiğimiz “oyun” dan ziyade bir “tiyatro oyunu” oynandığını söylemek
daha doğru olabilir. Bir öğrenme etkinliği olarak oyun çok kıymetli fakat bir
toplumsal alan olarak beden eğitimi ders ortamını anlayabilmek için tiyatro oyununu
bir metafor olarak kullanmak da çok zihin açıcı.
Bir oyun olarak hayatın en güzel sergilenebileceği
sahnelerden birisidir beden eğitimi dersi. Beden eğitimi öğretmeni de bu oyunun
dramaturgudur.
Bir tiyatro çalışanı olarak dramaturg, bir metni
düşünsel anlamda yorumlayarak anlamlı hale getirir ve sahneye koyar. Yani metnin yazılı dilini sahne diline
çevirir. Bu süreçte metnin oyuncular için anlamlandırılmasına yardımcı olmakla
birlikte sahnenin – ses, ışık ve dekor vs.- oyuna hazır hale getirilmesini
sağlar. Beden eğitimi öğretmeni de eğitim programlarını öğrencisi ve kendisi
için anlamlı hale getirir ve ders ortamında sahneler. Bunun için programda yer
alan öğrenme etkinliklerini öğrencisi için nasıl daha anlamlı hale
getirebileceğini araştırır, programın kendi sahnesi (ders ortamı) için
uygunluğunu sorgular ve gerekli düzenlemeleri yapar. Yani eğitim programının
kendi öğrencileri tarafından anlamlandırılmasını sağlayıp, onu sahneye taşır.
Beden eğitimi ders ortamının bir oyun sahnesi
olduğunu sadece oyun olsun diye söylemiyorumJ Ünlü Fransız sosyolog Pierre Bourdieu de hayatı
farklı toplumsal alanların birlikteliği olarak ele alır ve her bir toplumsal
alanı bir oyun metaforu ile açıklar. Kuramını anlayabilmek ve özellikle
bilimsel araştırmalarda kullanabilmek zor olmakla birlikte, oyun metaforunun
beden eğitimi alanında çalışanlar (akademisyenler ve öğretmenler) için çok
zihin açıcı olduğunu düşünüyorum. Zira kendisi de kuramların birer kahince
söylemler olmadığını, hayattan beslenerek hayatı beslediğini söyler. Kuram ve
gerçek hayat birbirini besleyerek güçlenir ve değişimlere kapı açar. Yani, kuramlar
toplumsal gerçekliği anlamamıza yardımcı olurlar ama ortaya çıkan problemleri
görmek ve değiştirmek gücünü gerçekliğin kendisinden, deneyimlerden alırız. Bu
nedenle beden eğitimi ders ortamını anlayabilmek ve değiştirebilmek için oyun
sahnesinde yer almak kadar sırtımızı kuramlara yaslamak da elimizdeki kartları
doğru oynamak bakımından gerekli.
Bourdiue’nun kuramı doğrultusunda oyun
anlayışımızı birazcık genişletip toplumsal oyun alanına geçiş yapalım: Beden
eğitimi ders ortamı öncelikle bir toplumsal alandır. Toplumsal alanı, farklı
konumlara sahip bireylerin (oyuncuların) var olduğu ve kendine özgü bilgi ve
değerlerin üretildiği bir alan olarak tanımlayabiliriz. Bu bilgi ve değerler öğrenme
etkinlikleri aracılığıyla beden eğitimi öğretmenleri ve öğrenciler tarafından
üretilir. Bu üretim sürecinde, alanda farklı konumlara sahip gruplar ve bireyler
arasında gerçekleşen bir etkileşim vardır. Bu etkileşimin niteliğini ve nihai
olarak öğrencilerin (oyuncuların) üretilen bilgiden yararlanmalarını belirleyen
önemli etkenlerden birisi onların toplumsal kimlikleridir. Yani oyundaki
karakterleridir.
Peki, bu oyuncuların toplumsal kimlikleri nelerdir? Mesela, toplumsal
sınıfları, toplumsal cinsiyetleri, yaşları ve dinleri. Söz konusu beden eğitimi
olunca bu kimliklerin kesiştiği farklı kimlikler de var: atletik becerisi
yüksek olan ve olmayan öğrenciler, spor geçmişi olan ve olmayan öğrenciler,
kilolu öğrenciler vb. Bir toplumsal alanda, alanın bir takım niteliklerine
bağlı olarak oyunlarda egemen olan, oyunun merkezinde yer alan kimlikler
vardır. Örneğin, bir toplumsal alan olarak beden eğitiminde, spor ve performans
temelli bir program uygulanıyor ise spor geçmişi ve atletik becerisi yüksek olan
erkek öğrencilerin oyunda daha ayrıcalıklı ve etkin olma olasılıkları
yüksektir.
Bazı durumlarda bu oyunda güç ilişkilerinden
kaynaklanan mücadeleler, çatışmalar gerçekleşir. Erkeklerle kızlar arasında, erkeklerin
kendi arasında ve kızların kendi arasında. Bu mücadelede öğrenciler oyun
alanındaki konumlarını belirlemeye çalışırlar. Örneğin atletik erkek öğrenciler
daha merkezi bir konumda yer alırken bazı kız öğrenciler daha kenarda yer
almayı tercih edebilirler. Ki bu tercih “renkler ve zevkler tartışılmaz”
diyerek hafife alınacak bir tercih değildir.
Oyun metaforunu farklı bağlamlarda da tartışabiliriz
elbet. Fakat bağlam ne olursa olsun, bir oyun sahnesi olarak beden eğitimi ders
ortamında oynanan oyunun bir zihinsel haritasını çıkarmak giderek daha fazla
önem kazanıyor. Öğrenciler için, öğretmenler için, akademisyenler için, bizim
coğrafyamızda politikacılar için… Bu zihinsel haritanın çıkarılmasında oyunu
sahneleyen dramaturgların yani beden eğitimi öğretmenlerinin rolü çok önemli.
Onlar olmadan arzulanan oyun sahnelenemez, arzulanan hayat yaşanamaz!
Canan Koca
Hacettepe Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
0 yorum:
Yorum Gönder